Sağlık sisteminin en temel taşlarından biri olan aile hekimliği, son dönemlerde ciddi yapısal ve toplumsal sorunlarla karşı karşıya. Türkiye genelinde görev yapan aile hekimleri, artan hasta yükü, yetersiz kaynaklar ve yönetmelik baskısı nedeniyle görevlerini sağlıklı şekilde yerine getiremediklerini ifade ediyor. Özellikle son aylarda hekimlerle hastalar arasında yaşanan gerginliklerin artması, aile sağlığı merkezlerinde çalışma koşullarını daha da zorlaştırıyor.
Aile hekimleri, sistemin işleyişindeki sorunların faturasının doğrudan kendilerine kesildiğini belirtiyor. Randevu sistemindeki aksaklıklar, muayene sürelerinin kısalığı, reçete ve rapor baskısı gibi birçok sorun, hekimlerle hasta arasında yanlış anlaşılmalara ve zaman zaman tartışmalara neden oluyor. Hekimler, bu durumun hem hizmet kalitesini düşürdüğünü hem de mesleklerini huzur içinde icra etmelerini engellediğini söylüyor.
Sağlık Bakanlığı tarafından yürürlüğe konan performans ve denetim sistemlerinin aile hekimleri üzerindeki baskıyı artırdığı ifade ediliyor. Günlük hasta sayılarının artması, ek görevlerin verilmesi ve yeterli süre ayrılmadan yapılan muayeneler, hekimin karar verme sürecini zorlaştırıyor. Bu da hasta memnuniyetsizliğini tetikliyor ve zamanla şiddet eğilimli davranışlara zemin hazırlıyor.
Aile hekimleri sendikaları ve meslek odaları da konuyla ilgili açıklamalarda bulunarak, sağlık çalışanlarının korunması gerektiğini vurguluyor. Hekimlere yönelik sözlü ya da fiziksel saldırıların ciddi cezai yaptırımlarla engellenmesi gerektiğini savunan uzmanlar, sistemsel aksaklıkların da çözülmesi için yetkililere çağrıda bulunuyor. Bu çağrılarda, hekim-hasta ilişkisinin ancak güven temelli bir yapı üzerine kurulabileceği, bunun da ancak iyi işleyen bir sağlık sistemiyle mümkün olabileceği ifade ediliyor.
Özellikle kırsal bölgelerde görev yapan aile hekimlerinin, hem sağlık hizmeti hem de idari işler gibi çift taraflı sorumluluklar üstlendiği görülüyor. Bu da tükenmişlik hissini artırıyor. Hasta sayısı fazla olan bölgelerde aile sağlığı merkezlerinin fiziki koşulları da yeterli gelmiyor. Bekleme alanlarının darlığı, hijyen eksiklikleri ve personel yetersizliği hem hastaların hem de hekimlerin memnuniyetsizliğine neden oluyor.
Aile hekimlerinin dile getirdiği bir diğer konu ise koruyucu sağlık hizmetlerinin arka planda kalması. Aile hekimliği sisteminin temel amacı olan koruyucu hekimlik faaliyetleri; aşı, çocuk takibi, gebelik izleme gibi hizmetler, yoğun hasta trafiği nedeniyle aksayabiliyor. Bu durum, uzun vadede halk sağlığını tehdit edecek sonuçlara yol açabiliyor.
Tüm bu sorunlar bir araya geldiğinde, aile hekimlerinin iş yüküyle birlikte psikolojik yüklerinin de arttığı görülüyor. Hekimler, yaşadıkları tükenmişlik hissinin zamanla mesleki motivasyonlarını azalttığını ve sağlık hizmeti sunumunda kaliteyi olumsuz etkilediğini dile getiriyor. Özellikle hasta ve hasta yakınlarıyla yaşanan iletişim sorunlarının önüne geçilmesi için toplumun da bilinçlendirilmesi gerektiği belirtiliyor.
Aile hekimlerinin görüşüne göre; sağlık sistemi içerisinde daha fazla desteklenmeleri, iş yüklerinin azaltılması, hasta-hekim ilişkisinin güçlendirilmesi ve şiddetin önlenmesi adına kapsamlı adımlar atılması şart. Aksi halde mevcut sistemde ne hekimlerin mesleki tatmini sağlanabiliyor ne de hastalar ihtiyaç duydukları kaliteli hizmete erişebiliyor. Bu nedenle sorunların hem yönetimsel hem de toplumsal düzeyde ele alınarak çözüme kavuşturulması gerektiği vurgulanıyor.